8 Eylül 2017 Cuma

Yaşamadan Çekiyoruz

Gönderen Unknown zaman: 13:29
Teknolojiden, internet kullanımından, sosyal medyanın varlığından rahatsız olan bir insan değilim. Fakat son zamanlarda elinde sürekli “çık-çık-çık-çık” fotoğraf çeken, video kaydı alan tiplerden muzdaribim. Bir gezide, alışverişte, sporda, yürüyüşte, parkta iki kelam edip bir avuç çekirdek çıtlatırken flaşların patlamasından sıtkım sıyrılmış durumda. “ÇEKME – YAŞA” diye haykırasım var, bu aralar, tüm dünyaya.
Bu tiplere karşı tam bir babaanne edası ile yaklaşıyorum, anlayacağınız. “Evladım, kameradan değil, gözünle gör” “Sen bırak artık o telefonu” “Çocuğum telefondan yüzünü göremedik” “Ay yeter, paylaşma artık” diye söylene söylene gezesim var.
Bir geziye çıkıyorsunuz, arkadaş grubuyla. Herkesin elinde son model akıllı telefonlar, içinde bilmem kaçlık internet paketler. Facebookta canlı yayında kimileri, kimileri story atmakla meşgul. Çevresine aval aval bakan bir siz varsınız! Eğer benim gibiyseniz…
Tarihi gezilerden sıradan yürüyüşlere kadar hep böyle durum. Kameraların gölgesinde yaşıyoruz adeta. Her an kaydediliyoruz. En özelimize kadar storylerimizde sergiliyoruz. Ne için? Hiç.
Evet. Koca bir hiç için yapıyoruz bunu.
-          Aman efendim, ne çok geziyor.
-          Aman da aman, ne güzel tatil yapıyor.
-          Ay kocasıyla nasıl aşıklar.
-          Aaa, bak o restoranda yemek yemişler.
-          Bunların araba, müzikte çalıyor.
-          Bak bak, gene nereleri geziyor.
İşte, bu cümleleri duymak için çekiyoruz tüm bunları. Yaşamadan, sadece hayatımı kare kare ederek sergilemek için yapıyoruz artık ne yaparsak. Sunumsuz kahvaltıya kahvaltı demiyoruz, çayın baş tacı edildiği ülkede herkes kahve tiryakisiymiş meğerse. Akşam yemeklerini dudak ısırtacak şıklıkta hazırlıyor, evimizi hiç de tarzımız olmayan ıncık cıncıkla Çarşamba pazarına çeviriyoruz. İki like için, yaşamaktan geçiyoruz.
Olur mu canım? Diyenler çıkacaktır şimdi. Oluyor canım. Maalesef tüm bunlar oluyor. Nasıl mı anladım? Bir tatil sonrası al karşına konuş. O storyde boy boy fotoğrafını paylaştığı antik tiyatrodan neler hatırlıyor? Geçmişini, yapılışını, kullanıldığı yılları okumuş mu? Araştırmış mı? Taşların üstüne çizilen o resimleri hatırlıyor mu? Nerdeeee… Hatırlamaz, istese de hatırlayamaz. Fotoğraf çekmeye gitti çünkü o oraya.
Bir de şu tipler var ki, evlere ırak. Gidiyorsun bir tarihi yeri gezmeye. Vatandaş yanında pozdan poza giriyor. Kültürel gezi için değil de, bir dergi kapağının çekimleri için oradaymışsın edasında. Kendini çekmekten bulunduğu ortamın büyüsüne kanamıyor, hissedemiyor o ruhu. Aklı fikri, instagramda paylaşacağı fotoğraflarda çünkü.
Tatil fotoğrafı deyince selfieleri, heykellerde, yapıtların önünde verilmiş pozları sevmem. Bir tarih kitabı gibi olmalı tatil fotoğrafları. Oraları anlatmalı, her gün aynada gördüğün o yüzü değil. İşte böyle orada poz verelim, şurada şöyle çekinelim, dur şu pozum kusur kalmasın diyenlerle gezmekten, görmekten hoşlanmıyorum bu yüzden.
Alıştık ama böyle yaşamaya. Bu insanlar ne yapıyor demiyoruz. Elinde tabletle, telefonla kayıt alanları yadırgamıyoruz. Yayalara kırmızı ışıkta durmayan bizler, fotoğraf çekenlerin pozu yarım kalmasın diye duruyoruz, kaldırım kenarlarında.

Şunu bilmiyoruz ki, yaşamadan çektiğimiz, içinde olduğumuz halde avuç içi kadar ekrandan görebildiğimiz o an’ların hepsini flaşlar patladıkça yitiriyoruz. Yaşamadan, hissetmeden, an’ın için olmadan, anı değil poz biriktirerek bir bir yok ediyoruz.

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Meray Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review