14 Şubat 2018 Çarşamba

Bana Çocukluğumu Unutturabilir misin?

Gönderen Unknown zaman: 03:30
Koltuğa boylu boyunca uzanmış, tertemiz bir sayfayı andıran beyaz tavana gözlerimi dikmiştim. Buraya ilk gelişimdi. Hep filmlerde görüyordum. Adam koltuğa uzanır, yüzünden anlayış akan bir ifadeyle psikolog gelir, başucuna kurulur. Defterinden bir sayfa açıp kalemini çıkardığı anda da patlatır o meşhur lafı; Çocukluğunuza dönelim…

En çok bundan korkuyordum ben de. Bana çocukluğumu sormasından… Anlatacak bir çocukluğum yoktu ki benim. Yarım kalmış sevinçlerim vardı, oynayamadığım oyunlarım vardı, görmediğim ilgi vardı, her çocuğun hak ettiği ancak ne hikmetse benim semtime bile uğramayan merhamet vardı. Ama çocukluğum yoktu.
Çocukluğu olmasa da büyüyor insan, evleniyor, çoluğa çocuğa karışıyor. Bizim çocuk… Bu sene okula başladı. Haliyle küçüklüğündeki gibi koyduğumuz yerde durmuyor. Parktan eve sokamıyoruz mesela, ben geldiğimde hâlâ evde yoksa yüzüm düşüyor. Hanım anlıyor tabi, halimden tavrımdan. Gülerek geliyor yanıma, sırtımı sıvazlayıp “sen hiç çocuk olmadın mı, ne var canım bunda?” diyor. İşte o an, bir düğüm dolanıyor boynuma ki sorma, psikolog hanım. Olmadım diyemiyor insan. Şimdi sende sorarsan çocukluğumu, ne anlatacağım ben sana?
İçki sofralarından kalkıp evin yolunu bulamayan bir babayla, kaynanasının, eltisinin, görümcesinin en çokta kocasının hırsını benden çıkaran bir annenin kucağına doğdum ben. Seçemiyor diyor ya insan, doğru. Aklım erse, bana sorulsa seçer miydim hiç böyle bir çocukluğu?
Mahallenin tüm çocukları zillere basıp kaçardı, ben yapmadım. Evdeki hır gür o denli sıkmıştı ki içimi, bir de komşu Mustafa amcadan zılgıt yemeyi göze alamadım. Hiç horoz şekerim yok, diye ağlamadım. Bir bayram arifesinde yeni kıyafeti başucuna koyup uyumanın tadını tatmadım. Sırtım okşandı mı, bir güler yüz gördüm mü? Hatırlamıyorum.
Yüzümü gülümsetecek anları hiç hatırlamıyorum ama boynumu büken, aklıma düşünce bile uykularımı kaçıran o günleri çok iyi hatırlıyorum. Yediğim dayakları, babamdan öğrendiğim ilk küfrü, annemin “seni doğuracağıma taş doğuraydım” diye sokak ortasında kendini paralayışını…
Kolumu kanadımı kırıyor şimdi bu anılar, uçamıyorum. Silmeyi hafızamdan bu anıları, o kadar çok istedim ki… Olmuyor, içime işlemiş bir kere, ne kadar çitilersem çitileyim o izler geçmiyor.
Bizim çocuk yaşasın istiyorum, benim yaşamadığım ne varsa. Haylazlıklarına, yaramazlıklarına bazen dayanamayacak gibi olsam da, içimde kalbi kırık, boynu bükük çocuk durduruyor beni. Bir plastik top istedim diye yediğim dayağı hatırladığım günden bu yana ne istese almak istiyorum. O bir istiyorsa ben iki ediyorum. Benim giymediklerimi giysin, oynamadıklarımla oynasın, görmediklerimi görsün. Ben eksik kalan yanımı o tamamlasın. Gözünün içine bakıyorum, ağzından çıkacak cümleyi bekliyorum resmen, bizim bıcırığın. Yaptıklarım hiç yetmiyor gibi geliyor.
Şımartırsın, tepene çıkarırsın, sonra baş edemezsin diye sürekli kulağıma asılıyorlar çevreden. Bir taraftan giriyor, bir taraftan çıkıyor. Diyemiyorsun ki, ben şımarmayayım diye yaşattılar o zamanları, diye. Sen söyle psikolog hanım, şımarır mı sence? Bir bebek istediğinde iki tane aldım diye çıkar mı tepeme?

Neden geldim, bilmiyorum. Bir şeyler yolunda gitmiyor içimde. O yaşamadığım çocukluk ayağıma dolanıyor, her seferinde. Parkta çocuğuna bağıran bir anne görsem gidip kollarından sarsasım geliyor. Nerede kızgın bir babaya denk gelsem içimdeki o kor alevleniyor. Elimde yüzümdeki morluklar çoktan geçti de ruhta açılan yaralarım halen daha kanıyor. Belki sen sararsın diye geldim ben de, işte.

Şimdi öyle bir reçete yaz ki bana, yaşamadığım çocukluğumu geri versin. Öyle şeyler söyle ki bana, görmediğim sevginin, şefkatin yerini doldursun. Bana çocukluğumu unuttursun. 

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Meray Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review