Uzun yıllardır işsizlikle
mücadele konusunda profesörlüğünü ilan etmeye hazır olan bir kişi olarak bu
yazıyı kaleme almayı boynumun borcu kabul ediyorum. Şu sıra gençler, üniversite
tercihlerinin sonuçlarını merakla beklemekte. ÖSYM tarafından sonuçların
açıklanmasının ardından nur topu gibi bir meslek sahibi olacaklar ya da hayal
kırıklıklarıyla mezuna kalmanın, sene uzatmanın hüznünü bir kez daha
hissedecekler.
Üniversite eğitimini yarıda
bırakmış, ardından bölüm değiştirme kararı almış ve açıköğretimden üniversiteyi
bitirmek için debelenen biri olarak itiraf etmeliyim ki, içimde ukdedir
üniversite. Şu an yaşıtlarım patır patır mezun olurken benim halen vizeydi,
finaldi düşünmem içimde gergin fırtınalar kopmasına neden.
Çok kafaya takılacak bir durum
yok, aslında. Gerçekçi bir pencereden bakacak olursam, bölümü yarıda bırakmayıp
eğitimi tamamlasaydım da, üniversite mezunu bir işsiz olacaktım. Çünkü iletişim
bölümü mezunlarının kaderi bu! Hayalimdeki meslek iletişim, radyo TV. Çocukluğumdan
kalma haber sunma videolarım var, oyun oynarken elbette. İçime o zamandan
işlemiş sanırım. Hatırlıyorum ve halen aynı hissediyorum; Televizyondaki muhabirleri
kameramanları görünce…
Ünlü olmak değil, derdim. Yanlış anlaşılmasın.
Röportajları, söyleşileri, tartışma ve güncel programları sevdiğim için medya
dünyasında bir yerim olduğuna inanıyorum. Bu doğrultuda lisedeki öğrenim
hayatımı da Türkiye’nin en iyi iletişim meslek liselerinden birinde
tamamlayarak hayalime kocaman bir adım attım. Lise boyunca o büyülü medya
dünyası içerisinde çalışma fırsatı yakaladım. Sonunda ise şehir değişikliğiydi,
oydu buydu derken işsiz kaldım! Tam 3 senedir işsizim.
Sizin bildiğiniz işsizlerden
değilim ama. Tüm gün gazetelerin ilan sayfalarını karıştıran, televizyon
karşısında pinekleyen, maaşı beğenmeyip işe girmeyen, türlü bahanelerle iş
aramayı bırakan tiplerden değilim. Tam zamanlı işimi bırakıp işsizliğe ilk
adımımı attığım zamanlar tüm medya kurumlarına “eleman ihtiyacınız var mıydı”
gibisinden taciz mesajları atmaya varana kadar iş arama maceralarına atıldım. Ardından
baktım olmayacak, sektör zaten kan ağlıyor, sosyal medyadaki “medya iş ilanları”
sayfalarına sadece iş arayanlar yazıyor, dedim, böyle olmayacak.
Dümeni başka bir tarafa kırıp
muhabirlik yıllarımdan da severek yaptığım alana yöneldim. Yazarlık! Freelance olarak
internet sitelerine içerik üretici, makale yazarı olarak çalışmaya başladım. Lise
son sınıfta kalemimi güçlendirmek için yaptığım bu iş, bir anda gerçek mesleğim
haline dönüşüverdi. Ben mutlu muyum mutluyum! Kazandığım yetiyor mu, eh
elhamdüllilah!
Ancak bir sorun var ki, o koca
burunlu, toplumun kangren olmuş yarası elalem mesleğinizde de yakanızdan
düşmüyor. İşte, bunu anlatacağım yazıda sizlere. Meslek hayatınıza başladığınız
ilk andan itibaren tüm vücudunuza sinek kovucu sürmenizi ve kendinize en
kalınından en büyüğünden birer kulak tıkacı almanızı tavsiye edeceğim. Çünkü burası
Türkiye ve birçok kişi mesleğiniz hakkında atıp tutmakta kendini serbest
görmekte.
Sinir sisteminiz üzerinde özel
bir deney yapıldığını düşündüğünüz anlarınız dahi olacaktır, bu süreçte. Tıp,
mühendislik, mimarlık gibi alanları kazananlar yazının bu kısmında bizden
ayrılabilirler. Çünkü benim lafım aykırıyı isteyenlere olacak. Güzel sanatlar,
Radyo – TV Sinema gibi toplumun “yavrum aç kalırsın yazma” diye tepesinde
tepindiği bölümleri okumak isteyenlere.
Türkiye gerçeklerinden bir tanesi
de gözlemlediğim kadarıyla meslek seçerken işe gidiş, işten çıkış, mesai
saatleri, izin günlerine göre karar vermek. Yanı 8’de gidilen 17’de çıkılan,
yıllık en az 24 gün izni olan, cumartesi pazarı belli, aldığı maaş trink
ödenen, resmi tatillerde bol keseden izin yapan bir iş, meslek bulduysanız
değmeyin keyfinize. Ama mesai saatleriniz belirsizse, izin kesilme ihtimali
varsa, izin günleri karışıksa aman aman uzak dur diye çekip almak isteyenler
türeyecek bir anda çevrenizde.
Meslek seçiminin bir hayat seçimi
olduğunun farkında iseniz ne düşündüğümü az çok anlamışsınızdır. Maaşına, çıkış
saatine, izin gününe göre seçeceğiniz bir iş sizi mutlu etmeye yetmez,
arkadaşlar! Üretkenliğinizi, yaratıcılığınızı, çalışma azminizi, iş
heyecanınızı, başarma hevesinizi ortaya çıkarmayan bir meslek sizi
köreltmekten, erken yaşlandırmaktan öteye gidemez.
Sizi bu yolda neler bekliyor?
Bakın bakalım, aşağıdaki listeyi bunun için yazıyorum.
·
Sabah gidip akşam geleceğin bir iş bulsan…
·
Kazancı biraz az gibi geldi bana ama…
·
Doğru dürüst (!) bir iş bulsan…
·
KPSS’YE falan mı girsen acaba…
·
Bizim bir tanıdık eleman arıyor, sen de işsizsin
(!) ya…
·
Bir meslek sahibi (!) olsan…
·
Oh, senden rahatı yok. Oturduğun yerden (!) para
kazanıyorsun…
İşte, tüm bu cümleler eski zamanlarda
futbolculara söylenen sözlerin bir benzeri. Şu an freelance evden yazarlık
yaparak geçimini sağlayan bir kişi olarak maruz kaldığım taşlar bunlar. İhtimaldir
ki topçu, popçu tayfası diye tabir edilen bizdenseniz sizin de üzerinize
yağacaktır. Aman dikkat!
Bununla nasıl baş edersiniz? Uzun
uzadıya formülü yok, milleti susturmanın bir yolu yok maalesef. Bunu ancak
işinizdeki başarı, kariyerinizdeki ilerlemeler, sizin özgüveniniz, yaptığınız
işi sevmeniz, onlar oflaya poflaya mesai saati hesaplarken sizin güle oynaya
çalışmaya devam etmeniz ve umursamazlığınız yenecektir.
Kalın sağlıcakla…
1 yorum:
Milleti memnun edemeyiz. Herkesin her konu hakkında fikri var ve bunu söylemekten çekinmiyorlar. Bu yüzden takılmamak lazım.
Çok güzel bir işin var bence. Benim severek yapabileceğim bir iş. İleride maddi olarak rahatlarsak yapabilirim de.
Yorum Gönder